“Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir…”

Mohawk Kabilesi

Yarasa (Chiroptera)



Yarasa (Chiroptera)

Yarasa (Chiroptera), uçma yeteneğine sahip memeliler takımı.

Özellikleri


Yarasanın 200 cins ve 17 familya içinde 900 – 1000 türü vardır. Kanatları açık durumdaki boyları 5 cm'den 150 cm'ye kadar değişebilir. Dünyanın her bölgesinde yaşarlar, ancak tropikal bölgelerde sayıları daha fazladır. Yarasalar çok miktarda böcek tükettikleri için, dünyanın dengesi açısından büyük önem taşırlar.

Yarasanın vücudu fareye benzer ve genellikle ince bir kürkle kaplıdır. Yarasaların kulakları çoğunlukla çok büyük ve kıvrımlıdır. Burun ve kulaktaki bu çıkıntılar, duyu organı görevi görür, ses titreşimlerini almaya ve iletmeye yarar.

Bazı yarasalar yalnız yaşar, mağaralarda, yarıklarda, içi oyuk ağaçlarda veya tavan aralarında. Diğer türler ise sürüler halinde yaşar. Kuzey bölgelerdeki yarasalar kışın göç ederler veya kış uykusuna yatarlar.

Yarasalar baş aşağı tutunarak uyurlar. Geceleri aktif olan yarasaların koklama ve tat alma duyuları çok iyi gelişmiştir. Meyveyle beslenenler dışında, yarasaların görme duyuları iyi gelişmemiştir. Çıkardıkları çok yüksek frekanslı ses dalgalarının, etraflarındaki cisimlere çarpıp geri dönmesi yardımıyla yönlerini bulurlar. Bu sesler, çoğunlukla insanlar tarafından duyulmaz.

Birçok yarasa türünde, erkek ve dişi çiftleşme mevsimi dışında biraraya gelmez. Dişi çoğunlukla her yıl yaz aylarında bir tane yavru doğurur. Yeni doğan yavru birkaç gün anne tarafından taşınır, anne yavrunun yanında olmadığı zamanlarda ise yavru, tünekte bırakılır. Yavrular birkaç hafta içinde uçmaya başlar. Yarasaların yaşam süresi yaklaşık 20 yıldır.

Dünyada 18 familyaya bağlı, 986 tür yarasa varken Türkiye’de 4 familyaya bağlı, 30 tür yarasa bulunmaktadır.

Yabanarısı yarasası (Craseonycteris thonglongyai), domuz burunlu yarasa da denir, Craseonycteridae familyasına mensup tek türdür. Yabanarısı yarasası, en küçük memeli hayvandır. Boyu 3 cm. ve ağırlığı 2 g. olur. Yabanarısı yarasası adını iri bir yabanarısı ile aynı boyda oluşundan alır. Diğer adını ise domuz burnunu andıran burnundan alır. Kuyruğu yok denecek kadar kısadır. Kulakları çok iri, gözleri ise çok küçüktür ve çoğunlukla postuna gömülüdür. Yabanarısı yarasası, Tayland'ın batısı ve Myanmar'da yaşar. Nehirlerin yakınındaki kireçtaşı mağaralarında barınır. Sık ormanlarda yaşar.


Yarasalar hakkında bazı gerçekler

* Meyve yiyen yarasalar, 450 kadar ticari maddeyi ve 80 kadar ilacı insanoğlunun hizmetine sunmaktadır. Yağmur ormanları için yarasalar, yaşamsal önem taşır. Yarasalar, bu bölgedeki ağaçların polen ve tohumlarını taşıyarak yaklaşık yüzde 95'inin çoğalmasını sağlar.
* Dünyadaki 1000'i aşkın yarasa türünden sadece 3'ü vampir yarasadır ve bunlar Latin Amerika'da yaşar. Vampir yarasalar insanlara saldırmazlar. Kümes hayvanlarını tercih ederler.
* Avrupa'nın ve Türkiye'nin en küçük yarasası olan cüce yarasa sadece 5 gram ağırlığındadır.
* Dünya üzerinde yaklaşık 4500 memeli türü bulunmaktadır ve bunların 1000'den fazlasını yarasalar oluşturur.
* Amerikan iç savaşında barut yapmak için kullanılan malzemelerden biri de yarasa dışkısıydı.
* Yarasalar uçmasına rağmen kuş değil memelidir.


Ay Balığı (Mola mola)

Ay Balığı (Mola mola)

Ay Balığı (Mola mola. Latince mola değirmen taşı demektir), Molidae familyasına ait balık türü. Lezzetsiz ve kötü kokan etinden dolayı ticari değeri yoktur.


Özellikleri

Ay balığının derisi 15 cm kalınlığındadır, dünyadaki bütün organizmalar içinde en kalın derisiye sahip canlı olma özelliğini taşır. Bu kalın derisinin üzerinde 50 civarı değişik parazit türü ve çeşitli mikroorganizmalar yaşar. Bu canlılar ay balığının karanlıkta parlamasına yol açabilirler. Ay balıkları bazen, henüz bilinmeyen nedenlerden suyun yüzünde yan yatarlar. Geceleri bu şekilde su yüzünde yan yatarak derisinin mikroorganizmalar sayesinde parladığı anlarda ay ışığının su yüzündeki gölgesini andırır.

Ay balıklarının yüzgeçleri sivridir ve köpekbalığınkine benzer. Sudan dışarıya dikilen sivri yüzgecini görenler, ay balığını köpek balığı zannedebilirler, ama ay balığı çok sakin bir hayvandır, örneğin kendine yaklaşan dalgıçları çok sakin karşılar.

Vücutları, fugu balığında ve bazı diğer Tetraodontiformes takımına ait balıklarda görülen tetrodotoksin zehirini üretebilir.

Eti yenilmediğinden, insanlar için hiçbir değeri olmasa bile ay balıklarının sayıları denizlerin kirlenmesiyle azalmaya devam etmektedir.

Fiziksel özellikleri

En büyükleri ağzından kuyruğuna kadar 3 metre, sırt yüzgecinden anal yüzgecine kadar 4 metre ve 2 ton ağırlığa kadar varabilirler. 100 yaşına kadar varabildikleri tahmin edilir. 2 ton ağırlıkları dikkate alınarak, toplam 27.000 balık türünü kapsayan kemikli balıklar sınıfının en büyük balığı denilebilir (çünkü boyları 7-8 metreye kadar varan mersin balıklarının ağırlıkları en fazla 1,5 ton olur).

Kaba yapılı vücudunun sanki yarısı eksikmiş gibi görünmektedir. Karın yüzgeçlerinin de eksik olması bu görüntüyü daha da ilginçleştirir.

Daha henüz yavru olan ay balıklarının iyi gelişmiş ve kullanışlı bir kuyruk yüzgeçleri vardır, ama balıklar büyüdükçe kuyruk yüzgeçleride gittikçe genişler ve sonunda dalgalı uzun bir perde oluşturur. Bu yüzgecini ilerlemek için kullanamaz, yalnızca çok büyük olan sırt ve anal yüzgeçlerinin gücü ile ileriye doğru haraket eder. Ay balığı iyi bir yüzücü değildir ve hareketleri çok kabadır.

Sadece iki türden oluşan Mola cinsinin diğer türü Mola ramsayi'dir. Bu türün vücut yapısı biraz daha kibardır.

Dişileri 300 milyon yumurta döker. Bunların çoğu diğer balıklara yem olur. Yumurtadan çıkan yavrular sadece 2-3 milimetre büyüklüğündedirler ve böylece annelerinin büyüklüğü ile orantılı bakış açısından hayvan aleminin en küçük yavrularıdırlar. Yavru balıkların uzun bir dikenleri vardır.

Besinlerini deniz anaları, plankton, küçük balıklar ve diğer küçük deniz hayvanları oluşturur.


Dağılımları


Ay balıkları özellikle Asya'nın, Afrika'nın ve Avustralya'nın ılık denizlerinde bulunurlar ve 1000 metre derinliğe kadar dalabilirler. Yaz zamanında Akdeniz'de de görülebilirler.

Akita Köpeği

Akita Köpeği
Akita, Akita İnu ya da Spitz, en büyük Japon bekçi köpeği türüdür.

Akita, köpek ırklarında Spitz tip dediğimiz en büyük Japon köpek türüdür. Ağırbaşlılığı, biçimli vucudu, güçlü ve kendine has görüntüsü ile diğer ırklardan bir bakışta ayrılır. Güçlü kaslara, büyük bir başa ve kısa bir çeneye sahiptir.

Görüntü itibarıyla uzunluğu yüksekliğinden ve eninden biraz daha fazladır. Derin ve geniş bir göğsü vardır. Baş biçimli bir üçgen görüntüsü ile vucuttan ayrılır. Duruşu kolayca seçilebilir ve alnının ortasında yüzlek olan bir çizgi vardır. Küçük ve dik kulaklar boyunla bir uyum sağlamaktadır. Gözler köşeli, küçük ve koyu kahverengidir. Burun siyahtır. Beyaz olanlarında kahverengi burun olabilmesine rağmen siyah tercih edilmektedir. Dudaklar siyah, dil ise pembedir. Kuyruğunu yukarıda ve kıvırarak taşır. Kedi gibi perdeli ayaklara sahip ve onun kadar iyi yüzücüdür. Kalın ve ince olmak üzere iki kat ve yoğun tüylere sahiptir. Bu tüyler onu dış ortamdaki sıcak ve soğuktan aynı zamanda da ıslanmaktan korur. Tüy renkleri beyaz, kırmızı, açık kahve tonları, benekli veya çizgilidir. Renk geçişleri kesin çizgilerle ayrılmamıştır. Soğuk iklim köpeğidir. Çok iyi yüzer. Sakin, akıllı, ve cesurdur. Koruma köpeği olarak görev yapar. Diğer köpek ve ev hayvanlarıyla pek geçinemez. Bu nedenle başka hayvanlarla bir aradaylen onu serbest bırakmak doğru olmaz. Birlikte yaşadığı çocuklara karşı hoşgörülüdür, ama yabancı çocukların kendisine yaklaşmasına izin vermez. Fazla havlamaz, ama ilginç bir ses tonu vardır. Uzun yürüyüşler yapmayı sever.


Özellikleri

Akita sakin fakat bazen başına buyruktur. Ailesine karşı dikkatli ve sevecendir. Akıllı, cesur ve gözüpektir. Yavru iken zor eğitim alabileceği için bu konuda inatçı olunmalıdır. Akita birinci sınıf bir koruma köpeğidir. Japon anneler çocuklarını ve ailelerini rahatlıkla ona emanet etmektedirler. Akita'lar arkadaşlık açısından son derece güvenilir olmalarına rağmen diğer köpek ve hayvanlara karşı tahammülsüzlerdir. Bu yüzden başka hayvanların bulunduğu ortamlarda asla serbest bırakılmamalı ve tasmasız dolaştırılmamalıdırlar. Diğer kedi-köpeğe ve çocuklara karşı çok dikkatli ve çekingendir. Bununla beraber kendi ailesindeki çocuklara toleranslı, daima iyidir ve diğer çocukların aileye karışmasına oyun oynamasına izin vermek istemez. Bu durumda şakalaşılırsa ısırabilir. Çocuklar sevecenliği bu köpekle öğrenebilir. Yemek konusunda bazen vahşileşebilmektedir. Fakat yavru iken verilecek eğitimle bunun önüne geçilebilir. İtaat eğitimi sırasında çabuk sıkılabilecekleri için bu konuda biraz ısrarcı olmak gereklidir. Akita her zaman ailesi ile birlikte olmak ister. İlginç bir ses tonu olmasına rağmen pek fazla havlamaz. Yaşam Ortamı

Eğer yeterince egsersiz yaptırılabiliyorsa apartmanda yaşayabilir. Evin içinde de aktif olabilmesine rağmen onun için en iyisi geniş arazili bir yuvadır. Bakımı

Kalın ve kısa tüylerini, tel bir fırça ile sık sık temizlemek gerekir. Çok mecbur kalınmadıkça yıkanılmamalıdır. Çünkü yıkamak üzerinde bulunan su geçirmez tabakaya zarar verir. Yılda 2 kez yoğun olarak tüy değiştirirler.

Yüksek, sağlam bedenli, dik kulaklı, kıvrık kuyruklu bir köpek olan akitanın omuzdan yere yüksekliği 61-71 cm, ağırlığı 35-55 kg'dır. Koku alma duyusunun, güçlülüğü ve dayanıklılığıyla tanınır. Dişisi bir doğumda 7-8 yavru doğurur. Yüzyıllar boyunca Japonya'da yalnızca soylularının yetişmesine izin verilen akita günümüzde dünyanın her yerinde bekçi köpeği olarak kullanılmaktadır.

Kökeni

Akita, Japonya'nın Honshu adasının Akita bölgesinden köken almaktadır. Yüzyıllar boyu değişmeden korunabilmiştir. Bugün Japonya nın saygıdeğer naturel abidesi gibi görülmektedir. İlk başlarda Japon imparatorunun koruma köpeği olarak kullanılmış, sonrasında dövüş, geyik ve ayı avı, kızak köpeği, polis ve askeri iş köpeği olarak kullanılmıştır. Akita çok iyi bir av yeteneğine sahiptir. Hatta yoğun kar altında bile av yapabilmektedir. Su kuşlarını takip edip sudan çıkarma konusunda çok iyidir. Bu köpeğin küçük heykelcikleri sağlığın da sembolü sayılmaktadır. Hasta olanlara bir an önce sağlıklarına kavuşmaları amacıyla hediye olarak verilmekte ve gönderilmektedir. II. dünya savaşı sırasında ilk olarak Amerika'ya götürülmüş ve oradan bütün dünyaya yayılmıştır.

Popüler kültürde

1931'de Japon hükümeti tarafından "ulusal anıt" ve "ulusal hazine"lerden biri ilan edilmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası yok olma tehlikesi geçiren tür, sayı olarak 2 düzünenin altına indi. Tür, Türü yetiştirmeye hayatını adayan Morie Sawataishi tarafından korunmuştur. Bu konuda ile ilgili Martha Sherrill tarafından Dog Man An Uncommon Life on a Faraway Mountain isimli bir kitap basılmıştır.

Karakter Özellikleri

Başka köpeklerle geçinme,Başka petlerle geçinme,Çocuklarla anlaşma,Yabancılara davranış,İtaat seviyesi,Eğitilebilirlik,Koruma özelliği,Egzersiz ihtiyacı,Oyunculuk

Akrep (Scorpiones)



Akrep (Scorpiones)
Akrep, örümceğimsiler sınıfının Scorpiones takımını oluşturan genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan, vücutları sert kitin bir tabaka ile örtülü, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehir iğnesi bulunan eklembacaklılara verilen ad.

Habitat

Karlı bölgeler hariç hemen hemen her yerde, ormanlık bölgelerde, çöllerde, taşlık ve kayalık yerlerde yaşarlar. Genellikle tropikal ve tropik altı iklim kuşaklarında yaygındır. Akrepler fazla sıcaklığa duyarlı ve neme bağımlı olduklarından her zaman ılık ve ıslak bölgeleri tercih ederler. Gündüz, taşların altında, duvar yarıklarında, kurumuş ağaç kabukları altında ya da yer altında kazdıkları dehlizlerde rastlamak mümkündür. Geceleri aktiftir. Kaygan yüzeylere tırmanamaz.

* Topraküstü akrepleri
o Ağaç akrepleri (arboreal akrepler) : Ağaç yarıklarında ve ağaçların kabukları arasında bulunurlar. Avustralya'da Liocheles australiensis türünden akrepler bir kozalıklı ağaç türünün (Araucaria huntsteinii) 40 m üstünde yaşarlar.
o Taşaltı akrepleri (litofilik akrepler) : Taş altlarında kaya yarıklarında yaşarlar.
* Toprakaltı akrepleri
o Kumcul akrepler (psammofil akrepler) : Çöl gibi yumuşak kumlu ortamlarda yaşarlar ve geniş tarsal tırnaklar ile birçok sert uzun kıl (macro-setae) taşırlar. Uroplectes, Opistophtalmus ve Parabuthus cinslerinden akrepler bu gruptandır.
o Kazıcı akrepler (fossorial akrepler) : Yengeç benzeri geniş chela bulunur. Kısa sert ve kuvvetli bacaklara sahiptir. Cheloctonus, Karasbergia ve Lisposoma cinslerinden akrepler kazıcıdr.

Zehir

Varlığı ve zehirlilikleri çok eski çağlardan beri bilinen akrepler hastalık etkenlerini taşımazlar. Ancak çoğu zaman kendilerini korumak amacıyla, insan ve hayvanları sokarak zehirlenme ve ölümlere neden olabilirler. Akrep zehri, akreplerin telsonlarında bulunan, birçok protein, peptid ve biyolojik yönden etkin bileşiklerden oluşan nörotoksik etkili bir salgı olup, genellikle avını yakalamada ve sindirimde kullanırlar. Yanıcı ağrı, deride kızarıklık, şişlik olur. Kan basıncı yükselebilir veya düşer. Çift görme, bilinç kaybı, ağızdan köpük gelmesi gibi nörolojik belirtiler yaşanabilir. Karın ağrısı, bulantı, kusma olabilir. Kasılma, yerinde duramama, aşırı terleme gelişebilir. Kişi komaya da girebilir. Akrep sokmalarında akrebin zehrinin cinsine göre, vücutta aşırı bir adrenalin salınımı olur ve bu kan damarlarında ani spazma ve pıhtı oluşumuna yol açar. Bu ani değişiklikler de etkiledikleri damara göre kalp krizi, inme gibi acil durumlara neden olabilir. Akrebin cinsi ve zehiriyle bağlantılı olarak kalpte ciddi ritm bozuklukları oluşabilir. Özellikle, bağışıklık sistemi yeterince gelişmemiş olan yenidoğanlar ile küçük çocuklarda ve alerjik bünyeli kişilerde, akrep sokması (skorpionizm) ihmal edilmemesi gereken tıbbi vakadır. Akrep zehri, içeriğindeki etkin maddelerin çeşitliliği sebebiyle fizyolojik ve farmakolojik çalışmalarda, araştırma materyali olarak sıkça kullanılmaktadır.

Dünyadaki 1750 akrep türü içinde ancak 50'sinin zehirli, 20-25'inin öldürücü olduğu biliniyor. Türkiye'de ise 19 akrep türünden 8'i zehirlidir. Bu 8 tür arasında 2'sinin çok zehirli ve "ölümcül" olduğuna dikkati çekmek gerekir.
En zehirli akrep türleri arasında şu türler verilebilir:

* Güney Amerika : Tityus serrulatus , Centruroides suffusus
* Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da : Androctonus crassicauda , Buthus occitanus
* Güney Afrika’da : Parabuthus granulatus
* Hindistan’da : Mesobuthus tamulus , Palamneus swammerdami

Veriler

2009 yılı rakamlarına göre akreplerin yaşayan 1753 türü bulunur. Dünyanın en uzun birinci akrebi 23 cm boyuyla Heterometrus swammerdami, ikincisi ise 20 cm boyuyla Pandinus imperator türleridir. Teraryumda bakılan bazı akrepler 8 yıla kadar yaşasa da, doğada ömürleri bundan daha kısadır.

Akrepler, araknoloji bilim dalı içerisinde araknologlar tarafından incelenir.

Morfoloji ve Fizyoloji


Karakteristik yapıları ile çok kolay tanınan ve uzunlukları 13-220 mm arasında değişen eklembacaklılardır. Yaşadıkları ortama göre saman renginden sarıya, açık kahverenginden siyaha kadar değişen tonlarda renklere sahiptir. Sırttan ve karından (dorso-ventral) basık olup vücutları, başlıgöğüs ve karın olmak üzere iki bölümden oluşur.

Salgı sistemi


Akreplerin salgı sistemleri koksa bezleri ile lymphatik ve lymphoid bezlerden oluşur. Koksa bezleri, üçüncü yürüme bacaklarının vücuda bağlandığı yerde bulunur. Lymphatik bezler; tam halka, yarım halka ve küçük oval olmak üzere üç şekilde görülür. Lymphoid bezler bir çifttir. İki kısa keseden oluşmuş olup ön uçları ile diyaframa bağlanmışlardır. Vücut boşluğu içinde serbest olarak sallanır. Lymphatik ve lymphoid bezlerin salgıları, akrebin vücudundaki yabancı maddeleri absorbe etme ve bakterileri de zararsız hale getirme özelliğindedirler.


Duyu sistemi

Duyu organı olarak dokunum tüyleri, bacaklardaki ince tüyler, abdomenin ikinci sternitindeki taraklar ve başlıgöğüsteki median ve lateral gözlerdir. Akrepler yürürken etrafı kollamak üzere pedipalplerini biraz yukarıda tutarlar. Pedipalplerin üzerinde bulunan küçük duyu tüyleri (trichobothrium) ile havadaki titreşimleri algılar. İkinci sternitin ve eşey açıklığının ön tarafında bulunan taraklar yüzeydeki, bacaklar üzerinde bulunan ince tüyler ise yerdeki titreşimleri algılar.

Üreme ve yaşam döngüsü

Çiftleşme


İlkbaharda çok kısa bir dönemde erkekler, dişileri arayıp döllemeye çalışırlar. Spermler, genellkle eşey açıklığından dışarı çıkmış durumda bir kese içerisinde bulunurlar. Bu kese içerisindeki spermleri kıskaçları ile alır ve bir dişiyi gördüğü anda onu oyalayarak ya da ansızın yakalayarak, kıskacı ile taşıdığı sperm kesesini dişinin eşey açıklığına yapıştırır. Bu olayı gerçekleştirdikten sonra hemen kaçar. Çiftleşmeleri erkek açısından oldukça tehlikelidir. Akrepler yamyamdır ve çiftleşme teşebbüsü erkeğin dişi tarafından yenmesiyle sonuçlanabilir.

Doğum

Gebelik süreleri yaklaşık 7 - 12 aydır. Her bir dişi akrep 10-60 larva doğurur (vivipar). Genelde yavrular baş önde, kuyruk önde ya da sağ yan geliş pozisyonunda doğarlar. Türüne bağlı olarak yavru sayısı 34 ilâ 110 arasında değişir.

Pro-juvenil

Neonatal veya birinci instar yavruları, doğdukları an akrepten ziyade, toplu beyaz cisimcikler gibidirler. İnce kıskaçlı, bacaklı ve bir kuyruklu büyük sinek kurtçukları gibi görünürler. Annelerinin bacakları yardımıyla sırtlarına tırmanırlar. Anne akrep yavrularını bir süre sırtında taşır. Bu dönem içerisinde annelerinin sırtından düşen yavrular tekrar annelerinin sırtına çıkamazlarsa su kaybı sonucu ölürler. İlk deri (= kabuk) değişimini annelerinin sırtında yaparlar.

Juvenil


Birinci deri değişimini tamamlayan yavrular juvenil olarak kabul edilir. Yenilenen kabuklarıyla pembe renkli görünen ikinci instar yavruları erginlerin minik versiyonları gibidirler. Ancak birkaç gün sonra renkleri giderek grimsi kahverengine dönüşür ve annelerinin sırtında kalmaya devam ederler. Birkaç hafta içerisinde yavrular bulundukları çevreyi keşfetmek için annelerinden ayrılarak kısa geziler yaparlar. Geziden sonra annelerinin pedipalpleri yardımıyla sırtına tekrar çıkarlar. Zamanla kısa geziler uzun gezilere dönüşür. Sırttan inen yavrular yaklaşık 6-7 ay kadar annelerinin arkasında dolaşırlar. Bağımsız hayat sürmeye başladıktan 3-4 yıl sonra yetişkin hâle gelirler. Akreplerin yaşam süreleri 3-8 yıldır. Yetişkin hâle gelinceye kadar 6-9 kere deri (= kabuk) değiştirirler.

Besini


Geceleri aktiftirler. Yırtıcı ve yağmacı tabiatlı olmakla birlikte, avlanmada uzmanlaşmamış ve yemek konusunda titiz olmayan hayvanlardır. Havadan ve yerden gelen titreşimlerle algıladıkları avlarını, peşine düşmek yerine, sabırlı bir şekilde pusuda bekleyerek avlarlar. Başlıca besinleri eklembacaklılar olup, daha çok böcekler, örümcekler ve kırkayaklardır. Ayrıca büyük akrepler, küçük yılanları, kertenkele ve fareleri dahi yiyebilir . Yamyamlık, akreplerde sıklıkla görülmektedir.

Avlarını kıskaçlarıyla yakalayarak sıkan ve kuyruğunu avına uzatarak sokan akrep, zehri ile böcekleri hemen öldürür. Akrepler, ne kadar zehir enjekte edeceklerini avlarına göre belirleyebilir. Büyük kıskaçlara sahip akrepler, küçük avlarını güçlü kıskaçlarını kullanarak öldürürken, ince ve zayıf kıskaçlı akrepler avlarını yakalar, çok etkili zehirlerini kullanarak avı sokar ve felç ederek öldürür. Birinci bacakların altındaki boşlukta bulunan keliserini avına tamamen yerleştirir. Tükürük ve sindirim enzimleri salgılayarak dokuları sıvılaştırıncaya kadar bekler ve oluşan sıvıyı emer.

Soğukkanlı hayvanlar arasında metabolik hızları en düşük hayvanlar olduğu için az yiyecekle yetinebilir ve aylarca hatta iki yıl kadar uzun bir süre açlığa dayanabilirler. Besinlerden aldığı sıvıdan dolayı uzun süre susuz da yaşayabilirler.

Düşmanları


Evcil hayvanlar içinde tavuklar ve kediler akrepleri yer.

Afrika'daki mirketler (Suricata suricatta), akrep yakalama ustasıdır. Bilimadamları, mirketlerin akrep gibi tehlikeli hayvanları yemeyi kendi kendilerine öğrenmediklerini, yetişkinler tarafından eğitildiklerini keşfetmişlerdir.


Türkiye akrep türleri

* Çok zehirli ( = ölümcül ) olanlar
o Leiurus abdullahbayrami (Sarı akrep) : Güneydoğu Anadolu'nun batısında (Gaziantep, Kilis, Hatay, Kahramanmaraş, Mardin, Şanlıurfa) rastlanır. Sarı renkli olup tıbbi müdahale gerektirecek kadar çok zehirli ve ölümcül bir türdür. Türkiye'nin en zehirli (ölümcül) birinci akrebidir. 2009 yılında revize edilmeden önce "Leiurus quinquestriatus" türüne sokuluyordu.
o Androctonus crassicauda (Kara akrep) : Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da (Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Batman, Elazığ, Malatya, Adana, Mersin) yayılım gösterir. Siyah renkli olup tıbbi müdahale gerektirecek kadar çok zehirli ve ölümcül bir türdür. Eve yakın yaşama eğilimindedir. Türkiye'nin en zehirli (ölümcül) ikinci akrebidir.

* Zehirli ( = tehlikeli ) olanlar
o Hottentotta saulcyi (Mardin akrebi) : Mardin, Batman, Şırnak ve Hakkâri. İnsana yakın çevrede yaşar.
o Mesobuthus gibbosus : Zehri öldürücü değildir; daha çok kusma, sancı, yüksek ateş şeklinde 24 saat kadar süren etkileri görülür.
o Mesobuthus eupeus :

* Az zehirli ( = tehlikesiz ) olanlar
o Compsobuthus matthiesseni (Uzun kuyruklu akrep) : Diyarbakır, Adıyaman ve Kilis
o Scorpio maurus Linnaeus, (Kalın kıskaçlı akrep) : Doğu Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ve Iğdır'da. Halk sağlığı açısından önemsenmeyecek türdür.
o Iurus asiaticus Birula, : Mersin, Adana, Niğde Kahramanmaraş ve Adıyaman
o Iurus kadleci Kovařík, : Antalya ve Mersin
o Iurus kinzelbachi Kovařík, : İzmir ve Aydın
o Iurus kraepelini Ubisch,: Muğla, Antalya, Mersin, Karaman, Konya ve Isparta
o Calchas nordmanni Birula, (Artvin akrebi) : Türkiye'nin en kuzeyde (Artvin ve Erzurum) yaşayan akrebidir.
o Calchas birulai Fet, Soleglad & Kovařík, : Güneydoğu Anadolu
o Calchas gruberi Fet, Soleglad & Kovařík, : Güney Anadolu

NOT: Daha hareketli oldukları geceleri ve sıcakta, sokmaya daha çok isteklidirler. Akrepler, ancak rastgele dokunulduklarında ya da üzerlerine basıldığında, kendilerini tehlikede hissettikleri zamanlarda sokarlar. Yer yatağında uyuyanların uykudaki hareketi yatağa kadar gelmiş olan akrep için savunulması gereken düşmanca bir harekettir. Henüz bağışıklık sistemi yeterince gelişmemiş olan yenidoğanlarda ve alerjik bünyeli çocuk ve yetişkinlerde zehirli ve az zehirli akrep türlerinin sokma yerinin konum ve önemine bağlı olarak her zaman bir risk vardır. Risk altında olanlar daha çok açık alanlarda akreplerin saklandığı taşları ters yüz edip onları açığa çıkararak kendilerini savunmaya sevk eden kişilerdir. Özellikle yaz aylarında piknik yapanların biraz daha dikkatli olmalarında sağlık açısından yarar vardır. Uzmanları dışında akreplerin türlerini tespit etmek ve zehirli zehirsiz diye nitelendirmek kolay olmadığı için akrep sokmalarında ihmal etmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Özellikle Güneydoğu Anadolu'da akrep sokmaları her zaman hayati öneme sahip olup vakit geçirilmeden kesinlikle bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Karınca (Formicidae)

Karınca (Formicidae)

Karıncaların ilginç özellikleri


1. Karıncalar, termitler ile birlikte tarımı ilk kullanan canlılardır. Yuvalarının belirli alanlarında fungus (mantar) yetiştirirler.
2. Karıncaların baharda ortaya çıkan ve kanada sahip olan türleri üremek ve yeni yuva kurmak için dışarı çıkar.
3. Bir karınca kendi ağırlığının 100 katı ağırlığı kaldırabilir.
4. Ve ayrıca karıncalar insanlar gibi ordu kurup kendi kolonilerini korurlar. Bazen de koloniler arasında insanlar gibi savaşırlar.
5. Karıncalar yemek bulmak için öncü karınca yollarlar. Bu karıncalar yemek ararken koku molekülleri bırakırlar. Bunun sebebi, yemeklerin bulunduğu rotayı kaybetmek istememeleridir. Öncü karıncalar yuvaya gidip diğer karıncaları haberdar ederler. Onlar da koku moleküllerini izleyerek yemeği bulurlar.

Karınca, karıncalar (Formicidae) familyasını oluşturan, yaban arıları ve arılarla birlikte zar kanatlılar (Hymenoptera) takımında yer alan, sosyal yaşam gösteren böceklere verilen ortak addır. Karıncalar, Kretase Dönemi'nin ortalarında, 110 ile 130 milyon yıl önce yaban arısına benzeyen hayvanlardan türemiş ve çiçekli bitkilerin ortaya çıkışından sonra çeşitlenmiştir. Günümüzde 12.000'den fazla türü sınıflandırılmıştır ve yaklaşık 14.000 civarında türü olduğu sanılmaktadır.Dirsekli antenleri ve ince bellerini oluşturan düğümsü yapıları ile kolaylıkla tanınırlar.

Karıncalar, boyutları küçük doğal boşluklarda yaşayan birkaç düzine avcı bireyden, çok büyük bölgeleri kaplayan ve sayıları milyonlarca bireyi içeren oldukça yüksek oranda organize kolonilere kadar oluşan topluluklar içinde yaşarlar. Büyük koloniler çoğunlukla "işçi" ve "asker" sınıflarını oluşturan kısır dişilerden oluşur. Bu kolonilerde aynı zamanda verimli erkekler ile bir ya da daha fazla ve "kraliçe" adı verilen verimli dişiler de bulunur. Bu koloniler bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanır çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışırlar.

Karıncalar Dünya üzerinde hemen hemen her kara parçasında bulunur. Kendine özgü karınca türleri bulunan ender yerler Antarktika ile birlikte bazı uzak ve yaşama uygun olmayan adalardır. Karıncalar ekosistemlerin çoğunda yaşayabilir ve kara hayvanları biyokütlesinin yaklaşık %15 ile %25'ini oluştururlar. Bu başarıları sosyal örgütlenmelerine, yaşam alanlarını değiştirebilmelerine, kaynaklardan yararlanmalarına ve kendilerini savunmalarına bağlanmıştır. Diğer türlerle birlikte geçirdikleri uzun evrim sürecinde, benzerlik, ortakçılık, asalaklık ve karşılıklılık içeren türler arası ilişkiler geliştirmişlerdir.

Taksonomi ve evrim

Formicidae familyası, içinde yaprak arıları, arılar ve yaban arılarını da barındıran Hymenoptera takımında yer alır. Karıncalar, Vespoidea yaban arılarını da içinde barındıran ortak bir atadan türemiştir. Filogenetik analizler karıncaların Kretase Dönemi'nin ortalarında, yaklaşık 110 ile 130 milyon yıl önce ortaya çıktığını gösterir. Yaklaşık 100 milyon yıl önce çiçekli bitkilerin ortaya çıkmasından sonra karınca türleri çeşitlenmiş ve 60 milyon yıl önce ekolojik üstünlüğüne erişmiştir.

Dağılımı ve çeşitliliği

Karıncalar, Antarktika, ve Grönland, İzlanda gibi bazı büyük adalar dışında tüm kıtalarda yaşar, Polinezya'nın bazı bölümleri ve Hawaii Adaları gibi adalarda ise kendine özgü türler yoktur. Karıncalar ekolojik nişlerin geniş bir kesiminde bulunur ve doğrudan ya da dolaylı otçul, avcı ve leşçi olarak çok kapsamlı besin kaynaklarından yararlanır. Türlerin çoğunluğu genel hepçildir ama bazı türler besin konusunda özelleşmiştir. Ekolojik baskınlıkları biyokütleleriyle ölçülebilir. Çeşitli ortamlarda yapılan tahminler ortalama biyokütlelerinin, kara üstünde yaşayan tüm hayvanların %15-20 arasında olduğunu ortaya koyar. Bu biyokütle omurgalı hayvanların biyokütlesinin üzerindedir.

Karıncaların boyutları 0,75 mm ile 52 mm arasındadır. Çoğunlukla kırmızı ve kara renkli olan karıncalar çeşitli renklerdedir, yeşil renge daha az rastlanır ve bazı tropik türlerin metalik bir parlaklığı vardır. Günümüzde 12.000'den fazla karınca türü sınıflandırılmıştır ve türlerin 14.000 civarı olduğu sanılmaktadır. En çok çeşitlilik tropiklerdedir. Karıncaların sınıflandırılması konusunda taksonomik çalışmalar devam etmektedir. "AntBase" ve "Hymenoptera Name Server" gibi çevrimiçi bilgi bankaları bilinen ve yeni keşfedilen karınca türlerini izlemeye yardımcı olmaktadır. Kolay bulunmaları ve incelenebilmeleri nedeniyle, biyoçeşitlilik çalışmalarında karıncalar belirleyici türler olarak kullanılmaktadır.

Biçim bilimi

Karıncalar biçim bilimi açısından, dirsekli duyargaları, metaplöral bezleri ve ikinci karın kısımlarının düğüm şeklinde bir petiyol ile bağlanması ile diğer böceklerden ayrılırlar. Kafa, mesosoma ve metasoma ya da gaster, üç ayrı gövde kısmıdır. Petiyol, mesosoma (toraks ile buna kaynamış olan ilk karın bölgesi) ile gaster (petiyol dışında kalan karın bölgesi) arasında ince bir bel oluşturur. Petiyol bir ya da iki düğümden oluşabilir.

Diğer böcekler gibi karıncaların da gövdeleri etrafında koruyucu görevi gören ve kasların bağlanmasını sağlayan bir dış iskeletleri vardır. Böceklerin akciğerleri yoktur ve oksijen ile karbondioksit gibi gazlar, dış iskeletten spirakulum denen küçük deliklerden geçer. Böceklerin aynı zamanda kapalı kan damarları da yoktur bunun yerine gövdelerinin üst kısmında bir kalp gibi iç sıvıların dolaşımını sağlayarak kafaya doğru hemolenfi pompalayan ince ve uzun delikli bir tüp bulunur. Sinir sistemi gövde boyunca uzanan, bir kaç düğümü bulunan ve gövdeye bağlı organlara dallarla ayrılan bir ventral sinir telinden oluşur.

Bir karıncanın kafasında birçok algı organı bulunur. Birçok böcek gibi karıncalarda birbirine bağlı sayısız küçük lenslerden oluşan petek göz vardır. Karıncaların gözleri hızlı hareketleri tespit etmede iyi olsa da optik çözünürlüğü yüksek değildir. Ayrıca kafalarının üstünde ışık düzeylerini ve polarizasyonu ayırdeden üç küçük sade göz de bulunur. Omurgalılarla kıyaslandığında karıncaların görüşü kötü ile orta düzey arasındadır, hatta yeraltında yaşayan bazı türler tamamen kördür. Avustralya'da yaşayan Myrmecia cinsi gibi bazı karıncaların görüşü ise oldukça iyidir. Kafalarına bağlı olan iki anten kimyasalları, hava akımlarını ve titreşimleri algılar ve dokunma yoluyla sinyal iletişimine olanak sağlar. Kafada yiyecek taşımaya, nesneleri hareket ettirmeye, yuva kurmaya yarayan ve aynı zamanda savunma amaçlı kullanılan iki kuvvetli çene bulunur. Bazı türlerde ağzın içinde bulunan küçük keselerde besin saklanabilir ve bu besin diğer karıncalara ya da larvalarına verilebilir.

Beyaz Köpek Balığı (Carcharodon carcharias)



Beyaz Köpek Balığı (Carcharodon carcharias)

Beyaz köpek balığı (Carcharodon carcharias), Lamnidae familyasından bir köpek balığı türü.

Boyu 6 (nadiren 7) metreye ağırlığı 1.7 tona kadar ulaşabilen bu köpek balığı, bütün dünyadaki ılıman sularda, dolayısı ile Türkiye'nin Akdeniz, Ege ve Marmara kıyılarında bulunur. Bazı kaynaklarda, Karadeniz'de de bulunduğu belirtilir.

Beyaz köpek balığının Akdeniz havzasındaki temel besinleri, orkinos balıklarıdır. Ancak orkinos balıklarının neslinin azalması sonucu yunuslar ile beslenmeye ağırlık verdikleri tahmin edilmektedir. Balina, yunus, diğer köpek balığı türleri, deniz kunduzları, foklar, penguenler, tuna balığı en favori yiyeceklerindendir. Avına alttan yaklaşarak öldürücü vuruşunu yaparkende avını ısırarak uzaklaşır. Avının kan kaybından ölmesini bekledikten sonra avını yer. diğer köpek balıkları gibi çiğneme yeteneği yoktur avını parça parça kopartarak ya da tüm olarak yutar. Beyaz köpek balığının yediği büyük bir av onu 1-2 ay idare edebilir.

Türkiye karasularında en son kaydedilen iki birey, 5 temmuz 2008 tarihinde Edremit Körfezi'nde yakalanmıştır. İhtiyoloji Araştırmaları Topluluğu tarafından incelenen her iki bireyin de yavru olması ve bir tanesinin yeni doğmuş olması, yavruların Kuzey Ege sularında doğduğuna dair ipucu vermiştir. Çoğu filmde katil köpek balığı diye anılır ama dünya rekorlarına en uzun süre mesafe yol kat eden köpek balığı olan nicole Afrika açıklarından başlayarak 3 ayda Avusturalya'ya mercan resifine gidip gelerek rekor kırmıştır.

Çenelerinde 3000'e yakın kesici diş birkaç sıra halinde bulunur. ilk iki sıra ısırma ve kopartma için kullanılırken arka sıralar besini daha küçük parçalara ayırmak için kullanılır. Yassı üçgen biçimli kesici dişler kırılma kopma gibi durumlarda yeniden çıkar.Üremeleri ovonipardır. yani yumurtlarlar ancak yumurta dişi bireyin karnında büyür gelişir ve yumurtadan çıkar. Ortalama 2-14 adet yavrularlar. Beyaz köpek balığı diğer köpek balıkları gibi koku almada çok hassastır. 100 litre suda tek bir kan damlasının kokusunu farkedebilir. Elektriksel yük değişimlerine karşı oldukça hassaslardır. 0.005 mikrovoltluk değişimleri farkedebilirler. Avının atan kalbinin ya da solungaçlarının yaydğı elektriği farkedecek kadar hassastırlar. Esir ortamına alışık değillerdir. Tutsak olarak fazla uzun ömürlü olmadıkları görülmüştür.Köpek balığı hastalığa yakalanmayan tek canlıdır.

Çita (Acinonyx jubatus)

Çita (Acinonyx jubatus)

Kedigiller familyasının ilginç bir üyesi olup, hızlı koşması ile bilinir. Günümüzde türün çoğunluğu Güney ve Doğu Afrika'da yaşar. Çok küçük bir toplulukta İran'ın Horasan bölgesinde yaşamaktadır.

Vücudunda benekler ve gözlerinin altından ağzına ve çenesine inen siyah çizgiler vardır. Bu çizgiler güneş ışınlarını çeker ve böylece av için daha rahat bir görüş sağlar. En bilinen özelliği hızlı koşmasıdır. Dünyanın en hızlı koşan memelisidir. Aslanlar gibi sürü halinde veya saklanarak avlanmak yerine, yüksek hızının avantajını kullanarak avlanan bir hayvandır. Sıfırdan 120 km/saat hıza sadece 3,1 saniyede erişebilmektedir. Eğer 460 metreden fazla koşarsa vücut ısısı 46 derecenin üstüne çıkar ve bu da çitanın beynine zarar verir. Bu yüzden avlanma sırasındaki koşusu genellikle bir dakikadan daha kısa sürer.

Dişi çitalar yirmi ile yirmi dört aylıkken ergenliğe erişirler. Öte yandan erkek çitalar bu sürece on iki aylıkken ulaşırlar. Buna karşılık cinsel birleşme üç yaşından evvel nadiren gerçekleşir. Çita yavrularında ölüm oranı yüzde 90'dır. Genellikle sırtlan ve kartalların saldırılarına kurban giderler. Yavrular genellikle 13-20 aylıkken annelerinden ayrılırlar. Çitalar 20 yıldan daha uzun süre yaşayabilirlerse de çoğu zaman ilerleyen yaşla birlikte azalan süratleri dolayısıyla daha kısa yaşarlar.

Çitalar hızlı koşsa da, av girişimlerinin yalnızca yarısında başarılı olur. Çitalar sahip oldukları hızlı koşma yeteneğini hafif, ince kemiklerine borçludur. Bu nedenle çitalar avını bir yerde yerken arslan, sırtlan gibi yırtıcı hayvanlar gelirse o bölgeden çekilerek avını oracıkta bırakır. Çünkü sırtlanların çeneleri çok kuvvetlidir. Çitanın ince kemikleri ise güçlü çenelere dayanamaz. Çitaların hızlı koşma sebeplerinden birisi de kuyruklarının uzun olmasıdır. Çitalar için kuyruk koşu esnasında da yardımcı olur. Çitalar ceylan, impala gibi otçul hayvanları avlarlar. Ancak ceylan ve impalalar Dünyanın en hızlı manevra yapan hayvanlarıdır, çitalar da yüksek hızlarına rağmen kuyruklarını bir dümen gibi kullanarak keskin dönüşler yapabilirler, çitaların maksimum hıza eriştiklerinde her adım arası mesafesi yaklaşık 15 metreye ulaşabilmektedir.

Güney Afrika Cumhuriyetindeki çiftçiler hayvanlarını ve ekinlerini başta Çitalar olmak üzere yırtıcı hayvanlardan korumak için Sivas Kangal cinsi köpekleri kullanırlar.

Filler (Elephantidae)

Filler (Elephantidae)

Filgiller (Elephantidae), hortumlular (Proboscidea) takımından bir familya. Familyanin günümüzde varligini sürdüren Asya fili (Elephas maximus) ve Afrika fili (Loxodonta africana) olarak iki türü bulunmaktadir.

Özellikleri


Her iki türün ayırt edici özellikleri gövdelerinin çok iri, burunlarının hortum biçiminde uzamış, bacaklarının kalın ve sütun biçiminde, kulaklarının geniş (özellikle Afrika filinde), kafalarının çok iri ve sürekli uzayan üst kesici dişlerinin (fildişi) savunma dişlerine dönüşmüş olmasıdır. Ama Asya filinin dişisinde genellikle bu savunma dişleri bulunmaz. Ayrıca Sri Lanka da yaşayan alt türünün erkekleri de %30 oranında fildişinden yoksundur. Renkleri bozdan kahverengiye kadar değişen fillerin derileri kalın, kılları seyrek ve kabadır. Burun delikleri uzun hortumlarının ucunda yer alır; kaslı ve çok amaçlı bir organ olan hortumun ucundaki parmaksı uzantı, hayvanın küçük nesneleri tutabilmesini sağlar. Bu uzantı Afrika filinde çift, Asya filinde tektir. Filler su içmek için önce suyu hortumlarına çeker, sonra ağızlarına boşaltırlar. Erkeklerde testisler gövdenin içinde korunduğundan testis torbaları yoktur.

Afrika fili yaşayan kara hayvanlarının en irisidir; ağırlığı 7,5 tonu, omuz yüksekliği 3-4 metreyi bulur. Hindistan filinin ağırlığı 5 ton omuz yüksekliği 2,5-3 m dolayında, kulakları da Afrika filinkinden çok daha küçüktür. Fillerin bütün azı dişleri aynı anda çıkmadığı için ağızlarında işlevsel olan tek bir azı dişi bulunur; bu diş yıprandıkça yerini yenisi alır. Afrika fili 60 yaşına geldiğinde altıncı ve sonuncu azı dişini de yitirir. Fillerin ortalama yaşam süresi 60-80 yıldır. Fillerin birbirleriyle iletişim içinde olması onların bir araya toplanmasını sağlar ve ayaklarını vurarak ya da değişik sesler çıkararak 40-50 Hz arasında değişen frekanslarla iletişim kurarlar.

Dağılımı ve Yaşam Alanları


Asya filinin anayurdu Hindistan Yarımadası ile Asya’nın güney doğusu, Afrika filininki de Sahra’nın güneyindeki bölgelerdir. Eskiden cüce fil adıyla ayrı bir tür olarak kabul edilen hayvanların Afrika filinin yavruları olduğu anlaşılmıştır. Filler, çok yoğun bir bitki örtüsü ile kaplı olan ormanlardan çıplak savanlara kadar çok değişik yaşam ortamlarında görülebilir. Yaşlı dişilerin önderliğinde yaşayan küçük topluluklar, yiyeceğin bol olduğu yerlerde daha geniş sürüler oluştururken erkekler genellikle dişilerden ayrı sürüler halinde yaşar.


Beslenme

Belirli mevsimlerde besin ve su kaynaklarının daha bol olduğu yerlere göç eden ve zamanlarının büyük bir bölümünü beslenerek geçiren bu hayvanlar günde 225 kg ot yiyebilir ve 200 litreye kadar su içebilirler.Ayrıyetten 1 hafta içerisinde 2 tondan fazla yemek tüketirler.

Üreme

Gebelik süresi Asya filinde ortalama 610 gün, Afrika filinde ise yaklaşık 2 ay daha uzundur. Hindistan filinde 8-12 yaşında cinsel olgunluğa erişerek döl verebildiği halde, Afrika filinde bu süre 14 yılı bulabilir.Filler de insanlar gibi çiftleşirler.

Ek Bilgiler


Asya fili yüzyıllar boyunca savaş tören ve yük hayvanı olarak önemini korumuş, bakıcılarının yönetiminde ormandan tomrukların taşınmasında kullanılmıştır. Afrika fillerinin yük hayvanı olarak kullanılması çok daha kısıtlıdır. Filler ancak 20 yaşından sonra iş yapabilecek güce ulaştığından bu hayvanlar hiçbir zaman tam anlamıyla evcilleştirilmemiştir. Doğal yaşam alanlarının yok edilmesi ve fildişi için avlanmaları nedeniyle fillerin soyu tükenmeye yüz tutmuştur. Özellikle fil dişi ticareti için yasak avlanmalar Afrika fillerinin sayısını azaltırken bazı koruma bölgelerindeki sınırlı alanlarda giderek artan fil sayısı da çevreye zarar verecek boyutlara ulaşmaktadır.Ayrıca filler zıplayamaz.Bu da fili zıplayamayan tek memeli yapar. Ayrıca filler fıstık yer.

Caretta caretta (Sini kaplumbağası)

Caretta caretta (Sini kaplumbağası)

Sini kaplumbağası (Caretta caretta), denizlerde yaşar. Yumurtlamak haricinde karaya hiç çıkmaz. Sırt tarafı kırmızımsı kahverengi alt tarafı ise beyazımsı açık sarı renklidir. Bacakları yüzmeye yarayacak biçimde kürek biçimi almıştır ve dış kenarlarında en fazla 2 tırnak bulunur. Oksijeni havadan almasına rağmen uzun süre su altında kalabilir. Yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömerler. Bir defasında 100 yumurta bırakabilir (162'ye kadar tespit edilmiştir). Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize giderler.

Akdeniz sahillerine yayılmıştır. En önemli yumurtlama bölgeleri Belek, Anamur, Köyceğiz, Dalyan sahilleridir. Belek kıyıları, Caretta caretta'ların Akdeniz'deki ikinci (Yunanistan'ın Zakintos adasının ardından) ve Türkiye'nin en büyük yumurtlama alanıdır. 2006 yılı içinde Belek'te ise 1000 civarında, Anamur'da 2007 yılında 1040 adet yuva tespit edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Kabuk boyları 1 metre kadar büyüyebilir. Balıklar, kabuklular ve su canlıları (özellikle deniz anaları) ile beslenir.

Yaklaşık 106 milyon yıldır yeryüzünde olduklarını düşünülmektedir. İnsanoğlunun yerleşme ve çoğalma kapasitesi sayesinde bugün sayıları giderek azalmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için koruma altındadır.

Coğrafi Yayılışı

Caretta Caretta Atlantik, Pasifik ve Hint Okyanusu’nun ılıman ve subtropikal sularındaki estuarin, lagün, koy ve denizlerin kıyıya yakın kesimlerinde dağılım gösterir. Caretta Caretta Atlantik Okyanusu’nda Arjantin’den Nova Scotia’ya kadar bulunur. Kuzey Amerika’daki en büyük popülasyonu Kuzey Carolina’dan Florida kıyılarına kadar olan adalarda bulunur. Bu Caretta Caretta kışları Bahama Adaları’na göç ederler. Kuzey Amerika’daki diğer küçük popülasyonlar ise Texas kıyılarında bulunur.
Caretta Carettaların en büyük yuvalama alanları Umman’ın Masirah Adası’dır. Akdeniz’deki önemli yuvalama alanları Yunanistan ve Türkiye sahillerindedir. Bunlara oranla çok daha düşük ancak önemli bir popülasyona ise Kıbrıs’ta rastlanmaktadır. Tunus’ta yuvalama çok nadir, İsrail’de ise daha da azdır. Zaman zaman Campedusa (İtalya), Sicilya ve hatta Sardunya’da da yuvalama olmaktadır. Mısır ve Libya için ise veriler yetersizdir. Türkiye’de ki yuvalama alanları; Ekincik, Dalyan, Dalaman, Fethiye, Patara, Kumluca, Belek, Kızılot, Demirtaş, Gazipaşa, Anamur ve Göksu Deltası’dır

Fiziksel Özellikleri


Ergin bireylerde karapaks (sırt kabuğu) oval şekilli ve arkaya doğru daralmış 70–75 cm boyunda ve 50–55 cm genişliğindedir (Türkiye için). Boş oldukça büyük ve üçgenimsidir. Ancak bu büyük beyinleri olduğunu göstermez; aksine bu boşluk çeneleri kapsayan kaslar tarafından kullanılır. Caretta Carettaların iki alt–türü (sub–species) vardır. Bunlardan Caretta Caretta gigas Pasifik ve Hint Okyanusu’nda bulunur. Genel renklenme dorsalde kırmızımsı kahverengi, ventralde kremsi sarı şeklindedir. Diğer deniz kaplumbağalarından sağlam bir kabuk, gözleri ile burun delikleri arasında kalmış iki çift prefrontal plak (bazı bireylerde bu plakların ortasında beşinci bir plak olabilir), karapaksta beş çift kotsal plak, plastronda keropakla bağlantılı ve geniş üç çift inframarjinal plak, her bir üyede iki tırnak ve tipik olarak kahverengimsi–kırmızı renklenme gibi özelliklerle farklılaşır.

Beslenme Alışkanlıkları


Yavru ve genç Caretta Caretta bireyleri, yüzeyde akıntı çizgilerinde toplanan makroplanktonik av üzerinde beslenir. Ergin bireyler özellikle yumuşakçalar üzerinden beslenen karnivorlardır. Etoburdurlar ve sünger, deniz anası, at nalı yengeçler ve istiridye yerler. Kurbanlarının sert kabuklarını kolayca parçalayabilmelerini sağlayan çok güçlü çeneleri vardır. Geniş bir kafa, oldukça gelişmiş çene kasları ve kuvvetli gaga, sert kabuklu avlarını parçalayabilmek için meydana gelmiş adaptasyonlardır.

Biyo–Ekolojileri

Caretta carettalar ayrı eşeylidir ve eşeysel dimorfizm erginlerde görülür. Eşeyler arasındaki büyüklük dimorfizmi hakkında çelişkili bilgiler mevcuttur. Ancak ergin erkekler dişilerden daha uzun kuyruğa ve geriye doğru kıvrılmış tırnaklara sahiptir. Yavru, genç ve ergin öncesi bireylerde eşey ayrımı yapılamaz.

Caldwel (1962) ve Uchida (1967)’ya göre esaret altında yetiştirilen Caretta carettanın eşeysel olgunluğa ulaşması 6–7 yıl olarak tahmin edilmektedir. Serbest olarak doğada yaşayan bireyler içinse eşeysel olgunluk yaşı; Mendonca (1981)’ya göre 10–15 yıl, Zug (1983)’e göre 14–19 yıl, Frazer (1983)’e göre 22 yıl, Frazer ve Ehrhart (1985)’a göre sırtındaki eğrilerden edinilen bilgilerle 12–30 yıl olarak tahmin edilmektedir.

Üreme

Caretta carettallar kabukları 50 cm’yi geçmeden cinsel olgunluğa erişirler. Diametre cinsinden 40–42 mm olan yumurtalar med zamanı bırakılır. Yumurtalar kirletilmemiş ve iyi süzülmüş kumullardaki ya da otlu bitki örtülerindeki yuvalara bırakılır. Dişi kıyıya gelir ve gelgitin oluşturduğu yükseltiye tırmanıp orada durur, daha sonra sığ bir çukur açmak için burnunu toprağa sürter. Çukur kazılıp yumurtalar çukura bırakılınca, kaplumbağa arka ayağının tırnaklarıyla yuvayı kumla örter. Kuluçkaya yatma 31–65 gün arası sürer. Genellikle yuva başına 120 yumurta vardır ve dişi 13 günlük aralarla kuluçkaya yatar. Dişi kıyıdaki yuvaya sadece bahar ve yazları geceleyin gelir. Dişi genellikle her yıl mevsim başına 3–4 kere yuva yapar. Yuvadaki yavrular genellikle bu zamanlarda yumurtadan çıkar ve yavrular yaşamlarındaki tek karasal yaşamı bırakıp hep birlikte çabucak denize giderler.

Günlük Aktiviteleri

Caretta carettaların olağan bir gününün beslenme ve dinlenme ile geçtiği bilinmektedir. Kuluçka sezonunda güneydoğu ABD’de yapılan araştırmalar Caretta carettaların yuva bulunan kumsal, kıyıdaki resifler ve diğer kayalıklarda düzenli davranışlar sergilediğini göstermiştir. Çiftleşme ve /veya beslenmenin bu bölgelerde gerleşleştirildiği tahmin edilmektedir. Kuluçka dönemi dışında, kaplumbağalar yüzlerce, hatta binlerce mil öteye göç edebilmektedir. Caretta carettalar derin sularda yüzeydeyken ya da kıyı yakınlarındaki sularda dipte uyuyabilmektedir. Birçok dalgıç kayalıklarda kaya altında uyuyan kaplumbağa görmüştür. Yumurtadan yeni çıkan kaplumbağaların ise tipik olarak yüzeyde süzülerek uyudukları ve bu sırada ön ayaklarının sırtlarının üstüne doğru kıvrıldığı kaydedilmiştir.

Kur Yapma ve Çiftleşme

Caretta carettaların çiftleşmesi yuvalama başlangıcından birkaç hafta önce yuvalama plajı yakınları veya özel toplanma alanlarında meydana gelebilir. Birbirlerine sıkıca sarılmış çiftler çoğunlukla yüzeyde görünmekle birlikte su altında birleşmeler de rapor edilmiştir.
Caretta carettalar için kur yapma ve çiftleşme dişinin ilk yumurtlama döneminden önceki kısıtlı bir zamanda gerçekleştiğine inanılmaktadır. Daha sonra yalnızca dişiler kıyıya gelir, erkekler karayı terk edince bir daha asla geri dönmez çiftleşme mevsiminde erkekler bir dişinin kafasına burnunu sürterek ya da boynunun arkasını hafifçe ısırarak ve paletlerini dikerek kur yaparlar. Eğer dişi kaçmazsa, erkek ön paletlerindeki tırnakların yardımıyla dişinin kabuğunun üstüne çıkar. Daha sonra çiftleşmek için kuyruğunu dişinin kabuğunun altına sokar.

Genellikle dişilerin çiftleşmesinin gerçekleştiği kumsalda kuluçkaya yattığı ve erkeğin asıldığı kabuğundaki tırnak izlerinin kanayabildiği gözlemlenmiştir. Çiftleşme su yüzeyi ya da altında gerçekleşebilir. Bazen erkeklerin aynı dişi için kavga ettiği gözlemlenebilmektedir. Caretta carettaların çiftleşmelerini gözlemleyenler hem erkeklerin, hem de dişilerin agresif bir tutum sergilediğini gözlemlemiştir. Dişi yumurtlama döneminden önce bir çok erkek ile birlikte olup birkaç ay için sperm biriktirebilir. Nihayetinde yumurtalarını bıraktığında bunlar bir çok erkek tarafından döllenmiş olur. Bu davranış popülasyonda genetik çeşitliliğin devamını sağlamaya yardımcı olur.

Yuva Yapma, Kuluçkalama ve Dağılım

Caretta carettalların neden bazı kumsallara yuva yapıp diğerlerine yapmadığı bilinmemektedir. Florida’da binlerce yuva varken, kuzeydeki tıpa tıp kumsallarda çok az kaplumbağa vardır. Bu yuva dağılımı yüzyıllar önce var olan ısı, kumsal görünümü ya da saldırının az olması gibi tercih nedenlerinin durumunu ortaya koyabilir. Bugün, insanlar Caretta carettaların yuva yaptığı yerlere etki etmektedir.sahilde dalma, deniz koyları, suni aydınlatma ve beslenmenin oluşturduğu kumsal erozyonu bir zamanların taze ve temiz kumsallarını etkilemektedir. Bu durumun gelecek yuvaları da etkileyeceği kesindir. Caretta carettaların nasıl, nerede ve ne zaman yuva yaptığını daha iyi anladıkça, yuva habitatları daha iyi korunmuş olacak.

Kumsal Seçimi

Çoğu dişi genellikle her seferinde daha önce yuva yaptıkları kumsala geri dönmektedir. Sadece aynı kumsalda görünmekle kalmayıp, daha önceki yuvalarının çok yakınlarına yuva yaparlar.
Yuva Yapma Davranışları
Sadece dişiler yuva yapar ve bunu genellikle geceleri yaparlar. Dişi okyanustan çıkar ve ara sıra duraksayarak yuva yapacağı yere doğru ilerler. Bazen okyanustan çıkacak, ancak bilinmeyen nedenlerle yuva yapmayacaktır. Buna “sahte çıkış” denir ve bu bazen doğal olarak, bazen ise kumsaldaki suni aydınlatma veya insanların varlığından kaynaklanmaktadır. Bazı türlerin bireylerinin sadece bir kere, bazılarının ondan daha fazla yapmasına rağmen çoğu dişi yuva yapma mevsiminde en az iki kere yuva yapar.

Yuvayı İnşa Etmek

Yuvalama sezonu genellikle Kuzey yarım kürede Mayıs–Ağustos, güney yarım kürede ise Ekim–Mart ayları arasındadır. Yumurtlama genellikle gece meydana gelir. Nadiren günüz yumurtlama da görülür. Yumurtlamak için kıyıya gelen dişi zaman zaman başını kaldırır ve kumsalı gözetler. Dişi bu dönemde dışarıdan gelecek uyarılara karşı çok hassastır ve rahatsız edildiğinde geri döner. Daha sonra kumsala doğru tırmanan dişi yumurtlayabileceği bir alan aramaya başlar. Bazı durumlarda yuvalamadan veya denize dönmeden önce önemli mesafeleri kat edebilir, karapakslarını gizleyebilecekleri sığ ve geri tarafta daha derin olan bir gövde çukuru açabilirler. Ön üyeler yuva açma olayında pek görev yapmazken arka üyeler karşılıklı iş görür.

Yumurta Bırakma ve Gömme

Yumurta oyuğu açılınca, dişi kaplumbağa yumurtaları bırakmaya başlar. Yumurta bırakma sırasında salgılanan mukusla birlikte aynı anda iki–üç yumurta bırakılır. Bu yuva yaklaşık 80–120 yuva alır. Caretta caretta yumurtaları genellikle küresel, beyaz, mukusla kaplı ve ping–pong topu büyüklüğündedir (yaklaşık 40 mm çapında ve 40 gr ağırlığında). Yumurtalar arasında küçük oval şekilli veya ikili yumurtalara da rastlanabilir. Caretta caretta yumurtaları esnektir ve deliğe düşerken kırılmazlar. Bu esneklik hem dişiye hem de yuvaya daha fazla yumurta sığmasını sağlar. Yuva yapan Caretta carettaların ağladıkları görülür, ancak bu sadece vücudun salgıladığı salgının atılmasıdır. Birçok insan yumurta bırakan kaplumbağanın transa geçtiniği ve rahatsız edilmemesi gerektiğini düşünür. Bu tamamen doğru değildir. Bir Caretta carettanın yumurta bırakırken yuvayı terk etmesi pek olası değildir, ancak bazıları rahatsız edilir ya da kendilerini tehlikede hissederlerse bunu etkileyebilir. Bu sebeple, bu işlem sırasında Caretta carettalar rahatsız edilmemelidir. Yumurtaların hepsi bırakıldıktan sonra, dişi arka üyeleriyle ana çukuru kapatır ve yuvayı düzler. Kumu farklı taraflara da atarak yumurtaların avcılar tarafından bulunmasını engellemeye çalışır. Yuva kapandıktan sonra, kaplumbağa denize yönelir ve bir sonraki yuva yapma ya da göç zamanına kadar dinlenir. Dişi yuvayı bir kez terk etimi tekrar geri dönmez.

Kuluçka


Caretta carettaların kuluçkalama süresi yaklaşık 45–60 gündür. Ancak embriyoların gelişme hızını etkileyen kum sıcaklığı bunu kısaltabilir ya da uzatabilir. Serin kumların erkek, sıcak kumların dişi üretme eğilimi vardır.

Yuvayı Terk Etme

Yuvadan anneleri tarafından çıkarılan timsahların aksine, Caretta carettalar yuvadan kendi başına çıkmak zorundadır. Yumurtayı kırmak için yavrular, “caruncle” adı verilen geçici, sivri yumurta dişlerini kullanırlar. Bu diş yuvadan çıktıktan hemen sonra düşer. Yavrular, yumurta kabuklarını kırdıktan sonra karapakslarının düzelmesi için yuva içinde 26 saate kadar hareketsiz kalırlar, yuvayı terk etme ise yumurtadan çıktıktan 1–7 gün (ortalama 2,5 gün) sonra yavruların birbirlerine yardımıyla yüzeye doğru tırmanma şeklinde gerçekleşir. Yavrular yuvadan havanın serin olduğu geceleri ya da yağmur fırtınaları sırasında çıkmayı tercih ederler. Bunun nedeni bu havalarda kum sıcaklığının düşüklüğüdür. Yuvadaki bütün yavrular aynı zamanda yuvadan çıkmayabilir, bu durumda takip eden gecelerde gruplar halinde yavru çıkışı devam eder. Yuvadan çıkan yavrular ufuk aydınlığını kullanarak denize doğru yönelirler. Bu sırada kumsal gerisinde bulunan herhangi bir ışık kaynağı, yavruların yönlerini şaşırmalarına ve bu nedenle ölümlerine neden olabilir. Eğer hemen denize ulaşmazlarsa, güneşte kalmaktan, su kaybından, ya da yengeçler, tilkiler, köpekler, rakunlar yakın balıkları ve köpek balıkları gibi nedenlerle öleceklerdir.

Denize ulaşan yavrular “yüzme çılgınlığı” denen ve yaklaşık 20 saat süren bir dönemde durmaksızın yüzerler. Ancak yavru Caretta caretta için o kadar çok tehlike vardır ki her 1000 yavrudan ancak biri gençliğe kadar hayatta kalabilir. Doğal ortam yaşayan Caretta carettalar için belgelenmiş ömür uzunluğu tahmini yoktur. Ancak ergin dişilerin üretimsel hayat süreleri 32 yıl, eşeysel olgunluğa ulaşma süresi 15–30 yıl olarak tahmin edilmiştir. Bu şartlarda maksimum ömür uzunluğunun 47–62 yıl olabileceği belirtilmiştir.

Domuzgiller (Suidae)




Domuzgiller (Suidae)

Domuzgiller (Suidae), geviş getirmeyen bir çift toynaklı familyası. Familyanın 5 cinse ayrılan 20 türünden Avrupa'da ve Türkiye'de bulunan tek temsilcisi, evcil domuzun atası olan yaban domuzudur.

Pekariler domuzgillerin yakın akrabası sayılırlar. Bazen pekarigillerin Yeni Dünya domuzları ve domuzgillerin Eski Dünya domuzları olarak adlandırıldıklarına da rastlayabiliriz.


Özellikler


Domuzgiller orta büyüklükte, fıçı şeklinde çevik bir vücut yapısına sahip memelilerdir. Vücutları çok seyrek, fırça gibi sert ve kısa olan kıllarla kaplıdır. Renkleri kırmızımsı kahverengi ile gri veya siyah arası değişir. Uzunlukları 50-190 cm (artı 3-45 cm kuyruk) ve ağırlıkları 6-350 kg arası değişir.

Kafaları uzun ve gözleri küçük olur. Kuyrukları ince ve uzundur. Burunları önden bakıldığında yuvarlak ve düzdür ve bir fil hortumunun ucunu andırır. Kulakları ince ve sivri olur. Erkeklerin köpek dişleri çoğu zaman dışarı doğru çokça uzamıştır. En ilginç dişlere sahip olan domuz türü geyik domuzudur. Geyik domuzunun dişleri burnunu deşerek yukarıya doğru büyür.

Domuzgillerin her ayaklarında daima 4 parmakları vardır. Toynaklaşmış olan 2'inci ve 3'üncü parmaklar diğerlerinden daha büyük olur ve bütün ağırlığı taşırlar. Daha küçük olan 1'inci ve 4'üncü parmaklar daha yüksekte durur ve yere değmezler.

Yayılım ve yaşam alanı


Domuzgillerin doğal yayılımı Avrasya'nın 40'ncı enleminden güneyini ve tüm Afrikayı kapsar. En fazla çeşitleri Güneydoğu Asya'da, Endonezya ve Filipinler'de bulunur. Bu coğrafyada hatta henüz bilimsel olarak tarif edilmemiş daha fazla türleri de bulunduğu tahmin edilir.

Islak ormanları, bataklıkları yer tutar, fazla kuru bölgelerden kaçınırlar.

Evcil domuz insanlar tarafından ev hayvanı olarak dünyanın heryerine taşınılmıştır. Artık bu yüzden dünyanın her yerinde, Kuzey ve Güney Amerika'da, Avustralya'da ve birçok adada insanların elinden kaçıp tekrar yabanileşmiş domuz popülasyonlarına rastlanılabilir.

Yaşam şekli

Özellikle insanlar tarafından rahatsız edildikleri bölgelerde gündüzleri saklanıp gece aktif olurlar. Saklanmak ve dinlenmek için sık çalılıkları, kendi kazdıkları kuyuları (bazen bitkilerle örterler), doğal mağaraları veya diğer hayvanların inşa edip terk ettikleri inleri seçerler. Çoğunlukla suyun yakınında bulunurlar, çoğu türler çamur banyosu yapıp böylece kendilerini parazitlere karşı korurlar. Domuzlar çok hızlı koşabilir ve çok iyi yüzebilirler. Tehdit edildikleri takdirde saldırgan savaşçılara dönüşür, düşmanlarına uzun dişleri ile saldırırlar.

Domuzgiller çoğunlukla bir sürü içinde yaşar. Bu gruplar bir ya da bir kaç dişi domuz ile bunların yavrularından oluşur. Yetişkin erkekler yalnız yaşarlar.

Üreme

Çoğu domuzgillerde erkekler çiftleşme öncülüğü elde etmek için kendi aralarında dövüşürler. Bu dövüşlerde birbirlerine kafaları ve uzun dişleri ile çarparak saldırırlar. Gebelik 3-5 ay sürer ve sonunda 1-8 yavru dünyaya gelir. Geyik domuzu ile evcil domuzun haricinde tüm domuzların yavruları çizgili olarak dünyaya gelir, yavrular büyüdüklerinde çizgiler yok olur. Bu çizgiler yavruların çalıların arasında daha iyi saklanmaları için faydalıdır.

Domuzlar ve insanlar

Domuzlar daima etleri yüzünden avlanılmış ve nedenden dolayı daha çok eski zamanlarda evcilleştirilmiş ve yetiştirilmeye başlanmışdır. Domuzların 8500 yıl önce evcilleştirildikleri kabul edilir.

Fazla avlanılmaktan dolayı, visaya domuzu ve cüce yaban domuzu gibi bazı türler tehlike altına girmiştir. Bu türlerin ikiside IUCN tarafından „yok olma tehlikesinde“ (critically endangered) olarak kategorize edilmiştir.

En yaygın domuz türü olan yaban domuzu, kurtların ve ayıların yok oldukları bölgelerde çok fazlalaşmıştır. Geceleri tarlalara ve bahçelere girerek tarıma zarar verdikleri bölgelerde avlanılarak sayıları kontrol edilir.

Bayağı Yaban Domuzu (Sus scrofa)

Bayağı Yaban Domuzu (Sus scrofa)

Bayağı yaban domuzu (Sus scrofa), domuzgiller (Suidae) familyasından evcil domuzunun vahşi atası olarak sayılan çift toynaklı.


Üreme

Anne yaban domuzu, bir kerede 2-7 yavru yapabilir. Yavru altı aylık olana dek üst kürkü gelişmediğinden, alt kürkündeki sütlü kahverengi şeritler görülür (pijamalı adı buradan gelir). Her yeni doğan dişi yaban domuzu 6 ila 8 ay içerisinde üreme yaşına gelir.

Yaşam şekli

Evcil domuzun tersine zamanını, çamur birikintilerinde yuvarlanmakla geçirmez. Arada bir çamur banyosu yapar, ama bu yalnızca serinlemek veya derisindeki parazitlerden kurtulmak içindir. Bayağı yaban domuzunun da domuz gibi kendine has bir burun yapısı vardır. Bu burun yapısı yemek ararken toprakta kökler, yumrular, leşler veya küçük hayvanlar bulmak açısından kullanışlıdırlar.

Yiyeceğini bulmak için eşelenmesi ve toprağı kabartıp havalandırması, yaban domuzunun ormana sağladığı en önemli katkıdır. Ancak nüfusları ormanda yeterli yiyecek bulmalarını zorlaştıracak kadar arttığında, köy ve kasabalara yakın yemlenmeye başlarlar ve ekili tarım alanlarına büyük zarar verirler. Bu nedenle yaban domuzu nüfusu kontrol altında tutulmaya çalışılır.

Yaban domuzları 15-20 bireyden oluşan sürüler halinde yaşarlar. Çiftleşme zamanı dışında sürüde yalnız dişiler, gençler ile yavrular bulunur. Dişilerine (yöresel olarak değişmekle birlikte) beniş, yavrularına ise pijamalı, moza ya da potak adı verilir. Sürü lideri en iri beniştir, sürü hareket ederken en öndedir. Sürü hareket ederken genellikle önde dişiler, ortada yavrular ve en son genç erkekler olmak üzere dizilirler.

Silah olarak da kullandıkları uzamış dört azı dişleri yüzünden azılı adı verilen erkek yaban domuzları yalnız yaşarlar. Çiftleşme zamanı sürüleri bulup dişilerlerle eşleşirler. Genel kanının aksine, azılılar dişileri için ölümüne kavga ederler. Azı dişleri iki alt çenede, iki üst çenede olmak üzere dört tanedir. Yine genel kanının aksine, azıları birbirine sürtmesinin nedeni bileylemek değildir. Alt azılar kıvrılarak uzadığından, üst azılara sürtünür, yeterince uzadıklarında domuzun ağzını açmasına engel olabilirler; bu yüzden, azılı, azı dişlerini uzadıkça kırar. Bu iş için alt-üst azıları birbirine sürttüğü gibi, ağaçlara da sürter, hatta azılarını kabuğun altına sokup kanırtarak da kırar, bu arada da ağacın kabuğunu soyar. Azılar eşelenmekte ve köklerin sökülmesinde kullanıldığı gibi, tehlike anında silah olarak da işe yaramaktadır. Domuz avı sırasında kesilen pek çok avcı ve av köpeği vardır; yaralanmalar çok ciddi, bazen öldürücüdür.

Domuzun izi keçi izine benzer, ancak farklıdır. Azılıların iki tırnağının arkasında mahmuz tabir edilen iki çıkıntı vardır, izleri kolaylıkla azılı izi olarak ayırt edilebilir.

Uzun tüylü üst kürkünü özellikle kurumuş çamur ile sertleştirilmiş bir zırh gibi kullanır. Giremediği çalı yoktur. Gündüzleri dikenli ve sık çalılıklarda yaptığı yatağında dinlenir. Geceleri yemlenir. Özellikle dolunay zamanı çok aktiftir. Vücut yüksekliğine oranla oldukça kısa kalan bacaklarına rağmen çok hızlı koşar. Boyun yapısı nedeniyle başını kolay hareket ettiremez. Hem koşu hızının yüksekliği, hem de başını hareket ettirmesindeki sınırlamalar nedeniyle çabuk yön değiştiremez.

Burnu çok iyi koku alır. Örneğin Fransa'da trüf mantarının bulunmasında eğitilmiş yaban domuzları kullanılır. Benzer şekilde, Türkiye'de dolaman diye bilinen trüf mantarı türünü arayanlar da domuz izlerini takip ederler.

Vaşak (Lynx)

Vaşak (Lynx)


Vaşak, kedigiller (Felidae) familyasından Lynx cinsini oluşturan orta büyüklükte etçil omurgalı ve yabanıl hayvan türlerinin ortak adı. Kediye benzemekle birlikte normal kedi ağırlığından 5 kat daha ağırdırlar. Kulakları da normal kediye kıyasla daha uzun ve uçları tüylüdür. Kış bastırdığında ise sadece kulaklarının üzerindeki tüyler değil tüm vücudu kalın bir tüy tabakası ile kaplanır. Adeta kışın gelmesi ile mantolarını giyerler. Patilerinin genişliği karda yürümelerini kolaylaştırır. Gövdelerine göre küçük kalan başları ve kısa kuyrukları ile ilk bakışta ürkütücü gözükseler de görünüşleri kesinlikle etkileyicidir. Renkleri kum renginden koyu kahveye kadar değişir.

Vaşak türleri arasında görünüş farklılıkları mevcuttur. En bilinen vaşak türleri : Amerikan Vaşağı, Keşmir Vaşağı, Tibet Vaşağı, İspanyol Vaşağı, Avrasya Vaşağı’dır. Engebeli arazilerde ve genellikle Çam ormanlarında yaşarlar ama açık ormanlık araziler ya da diğer coğrafi mekanlarda da rahatlıkla yaşamlarını sürdürebilirler. Hatta denizden 3000 metre yükseklikte yaşayan vaşaklar bulunmaktadır. Sadece iyi bir dağcı değil aynı zamanda iyi birer yüzücüdürler. Bu sebeple kar tavşanı, kemirgen, ördek, yer kuşları, balık gibi geniş bir av yelpazesi vardır. Her vahşi kedide olduğu gibi avını mükemmelen gözler ve yaklaştığını hissettirmez. Vaşaklar ara sıra avlanırken birlikte hareket ederler. Özellikle tavşan gruplarını avlarken birlikte hareket ettikleri görülür. Avlanma zamanı olarak geceden ziyade gündüzü tercih ederler. Çiftleşme döneminde egemenlik alanının dışına çıkarlar. Genellikle de Ocak sonu ya da Mart başı arasında çiftleşirler. Dişi vaşakların hamileliği 69 ila 72 gün arasında sürer ve 2 ila 3 yavru doğurur. Yavrular annelerinin bir dahaki çiftleşme dönemine kadar ayrılmazlar. Dişi vaşaklar 21 aylıkken erkek vaşaklar ise 33 aylıkken erginleşirler. Ne yazık ki doğal hayatın bir parçası olan vaşaklar insanoğlunun tehdidi altındadır. 600 kadar vaşağın yaşadığı Norveç’te sadece 2 ay içinde 117 vaşak avcılar tarafından öldürülmüştür. World Conservation Union (~Dünya Koruma Birliği) açıkladığı nesli tehlike altındaki 120 memeli türü arasında vaşaklara da yer verilmiştir. Vaşakların avlanması hala yaşadıkları ülkede yasaklanamamıştır.



Vaşak türleri

* Bayağı vaşak (Lynx lynx)
* Kanada vaşağı (Lynx canadensis)
* İber vaşağı (Lynx pardinus)
* Doru vaşak (Lynx rufus)

Bayağı vaşak (Lynx lynx)

Bayağı vaşak (Lynx lynx)

Bayağı vaşak (Lynx lynx), Avrasya vaşağı olarak da bilinir, kedigiller (Felidae) familyasından Avrasya'da yaygın olan bir vaşak türü. Türkçede "vaşak" denildiği zaman neredeyse hep bu tür kast edilir.

avrasya vaşağının yaşadığı coğrafya itibariyle vücut özellikleride farklılık gösterebilir.avrasya vaşakları arasında türkiye ve kaflas dağlarında yaşayan alt türler ve sibiryada yaşayan alt türler diğer avrsaya vaşaklarına göre daha büyüktürler.bu vaşakların dişileri 24 kg ila 36 kg arasında erkekleride 32 kg ila 45 kg arasındadır. vücut uzunlukları ise kuyrukları hariç 140 cm. kadardır. buna 25 cm. ila 35 cm. arasında kuyrukta eklenince ortalama 170 cm. kadar olmaktadır.

Vaşağın yaşadığı coğrafya

Vaşak yaklaşık 200 yıl öncesine kadar batıdan doğuya İspanya'dan Pasifik Okyanusu'na ve kuzeyden güneye Sibirya'dan kuzey İran'a ve Filistin'e kadar uzanan büyük bir bölgede yaşamaktaydı. 19. asır da Avrupa'nın vaşakları yok olmaya başlamışlardır. Mesela Almanya'da en son vaşak 1846'da vurulmuştur. 1960 yılına kadar Batı Avrupa'da vaşak tamamen yok edilmiştir. Kuzey ve Doğu Avrupa'da, ve Asya'da saylarını muhafaza edebilmiştir.

Günümüzde Batı Avrupa'da birçok "doğal ortamına gönderme projeleri" uygulanmakta dolayısıyla vaşak nüfusu Batı Avrupa'da bazı ufak bölgelerde artmaya başlamıştır.

Vaşak bir orman hayvanıdır, ağaçsız açık alanlardan ve yerleşim yerlerinden mümkün oldukça uzak durur, kayalık ve dağlık bölgeleri tercih eder.

Avrasya vaşakları Türkiye'de Bolu, Kars, Erzurum, Artvin ve Rize'de bulunur.

Vaşak'ın yaşama şekli

Vaşak münferit yaşar ve noktürnaldir. Av hayvanı olarak küçük ve orta boylu toynaklıları tercih ederler, bunların dışında yaşam çevrelerinde buldukları tüm küçük memelileri ve kuşları da avlarlar. Pusu kurarak avlanır, avını sessizce takip ederek sürpriz faktörüne dayanır. Avını afiksiyon metoduyla öldürür. Vaşaklar avların leşlerini yaprakların ve dalların altına saklarlar, ve yaklaşık 5 gün boyunca sakladıkları yere dönüp onun etinden beslenirler (insanlara saldırdıkları görülmemiştir).

Çiftleşme zamanları Şubat ile Nisan ayları arasındadır. On hafta süren bir gebelikten sonra 2-3 yavru doğurur ve bunları bir mağaranın içinde beslerler. Yavrular bir dahaki ilkbaharda annelerinden ayrılırlar. Vaşak yavrularında ölüm oranı gayet yüksektir. Yavruların %50' ye yakını 1 yaşına gelmeden ölürler.

Vaşağın ömrü yabani ortamda ortalama 10-12 yıldır esarette daha uzun yaşadıkları vakidir.

Vaşak'ın koruması


Avrasya vaşağının türü dünyaca genelinde tehlike altında değildir, ama yöresel olarak birçok tükenmek üzere olduğu ülkeler vardır. Avrupa'da vaşak avı tamamen yasaklanmıştır ve Avrasya vaşağı türü birçok organizasyonlar tarafından korunmaktadır. Türün en büyük sorunu yasa dışı ve bilinçsiz avcılıktır. Yasa dışı avcılık yüzünden özellikle Balkanlar'da ve Türkiye'de sayıları dramatik şekilde azalmıştır. Örneğin sadece Arnavutluk'ta ve Makedonya'da bulunan Lynx lynx martinoi adlı alt türünden toplam 100 adet kaldığı bilinmektedir.

İber vaşağı (Lynx pardinus)

İber vaşağı (Lynx pardinus)

İber vaşağı (Lynx pardinus), Pardel vaşağı veya İspanyol vaşağı olarak da bilinir, kedigiller (Felidae) familyasından İspanya ve Portekiz'de yaşayan çok ender bir vaşak türü.

Özellikler

İber vaşakları görümüm olarak Avrasya vaşağına çok benzerler ama önemli ölçüde daha küçüktürler. 12 kg vücut ağırlıklarıyla bir Avrasya vaşağı ağırlığının üçte ikisinden biraz daha hafiftirler. Postları kuzeydeki akrabasından genelde daha belirgin ve güçlü şekilde lekelidir. Bunların dışında iber vaşağı, tüm tipik vaşak özelliklerine sahiptir. Kısa kuyruk, fırça tüylü kulaklar, kısa güçlü vücut ve uzun bacaklar.

Yaşam alanı

Başlangıçtaki dağılım tüm İspanya ve Portekiz üzerinde uzanıyordu. Bugün yaklaşık 100 birey, birbirinden az ayrılmış populasyon olarak İber Yarımadası üzerinde dağınık olarak yaşar. Yalnız iber vaşakları, Portekiz Algarve'de, kalanlar İspanya'da yaşar. Her iki büyük populasyon, Milli park Coto de Doñana ve Sierra de Andújar, Jaén'de yaşar.

Tercih edilen habitat ağaçları olan açık arazidir. İber vaşakları, Avrasya vaşaklarından çok daha az orman hayvanı olarak göze çarpar. İber vaşaklarının bugün genelde dağlarda yaşaması, habitat olarak yüksek konumları tercih etmelerine değil, güçlü kovuşturma ve zulüme dayanmaktadır.

Yaşam tarzı

İber vaşakları geceleri aktif yalnız dolaşan hayvanlardır. Başlıca avları, besinlerinin neredeyse % 95 ini oluşturan yaban tavşanlarıdır. İber vaşakları, tavşan mevcudiyetine bu kadar bağımlı olmasından, tavşanların populasyonlarındaki oynamalar, vaşakların mevcudiyetinde hak eden bir etkiye sahiptir. Yaygın tavşan salgını myxomatosis (tavşan vebası), vaşakların nüfuslarına dolaylı olarak tehdit eder.

Besinlerinin geri kalan % 5 i, kuşlar ve kemirgenlerden oluşur. Bunlar ancak sadece, eğer yaban tavşanı mevcut olmadığı zamanlarda yenir.

İnsan himayesi

Şu anda esaret altında 15 vaşak vardır. Mart 2005'de insani himaye ile iber vaşağı üretmek, dişi vaşak Sally ile başarılı olmuş, Milli Park Coto de Doñana'nın üretim istasyonunda 3 yavru vaşak dünyaya gelmiştir. Mart 2006'da Sally, 2 yavru dünyaya getirerek ikinci kez anne olur.

Kanada vaşağı (Lynx canadensis)

Kanada vaşağı (Lynx canadensis)

Kanada vaşağı (Lynx canadensis), kedigiller familyasının bir vaşak (Lynx) türü.

Özellikler

Bu vaşağın vücut uzunluğu 75 - 105 cm tutar ve 8 ile 13,5 kilogram arasında gelir. Omuz yüksekliği yaklaşık 60 cm'dir.

Dağılım

Kanada vaşağı Kanada'da , Alaska'nın güney kesimlerinde Kuzey Oregon, Kuzey Idaho, Kayalık Dağları Bölgesi'nde (Wyoming, Kuzey Colorado) yaşar.

Davranış ve avlanma

Vaşaklar doğası gereği yalnız dolaşır ve sadece geceleri avlanırlar. İyi gözleri ve iyi koku alma duyuları onlara, avlarının izini bulmalarında ve takip etmelerinde yardımcı olur. Vaşaklar hızlı koşucu olmasalar da lakin bunun için dayanıklıdırlar. Bazen avlarını kilometrelerce kovalarlar. Bunların dışında iyi birer yüzücü ve tırmanıcıdırlar.

Beslenme

Vaşaklar, küçük geyikler, porsuk, tavşangiller, tilki, sincap, balık ve kuşlar ile beslenirler. Sadece mecbur kaldıkları zamanlarda leş de yerler.

Evcil hayvanlara büyük zarar verebilirler. Bu sebebten bu kediler halen daha avlanmaktadırlar.

Üreme

Kanada vaşağının çiftleşme zamanı Mart başında başlar, Nisan başı ve ortasına kadar devam eder. 63 günlük bir gebeliğin ardından ortalama olarak iki ile dört kadar yavru dünyaya gelir. Hatta ender olarak altı kadar yavrunun doğduğu olur. Yavrular doğduğunda kör ama bol kıllıdırlar. Gözleri 10 gün sonra açılır ve yavrular yaklaşık 2 ay sonra kovuğu terk ederler. Genellikle anneleriyle avlanmaya giderler.

Yelkovankuşu (Puffinus)

 Yelkovankuşu (Puffinus)

Yelkovankuşu (Puffinus), Fırtına kuşları Procellariiformes takımından martı iriliğinde bir okyanus kuşu.Bir çok türü vardır. Hepside iyi yüzücü ve çoğu dalıcıdır.

Yelkovankuşu, Orhan Veli Kanık'ın "Gün Olur" şiirinde aşağıdaki dizelerde geçer:

"Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra."



Özellikler

Boyları 30-63 cm uzunluğundadır. Perde ayaklı göçmen kuşlardır. Sivri ve uzun kanatlarıyla uzun mesâfeler kat ederler. Çoğunun sırtları gri, siyah, kahverengi ve karın altları beyazdır. Tamamen siyah olan türler de vardır. Tüyleri sık ve su geçirmez özelliktedir. Uzun ve ucu çengelli gagaları boynuzsu plaklarla örtülüdür. 15 yıl kadar yaşarlar. Burun delikleri tüp şeklinde ayrık iki boru hâlinde dışarı açılır.

Beslenme

Yelkovankuşları uçarken su yüzeyine yakın uçar ve yüzeyde bulabildikleri küçük balıklar, deniz kabukluları, yengeç, salyangoz ve atıklarla beslenirler.

Davranış


Yalnız üreme dönemleri karaya çıkarlar. Kuluçka zamanı haricinde okyanuslarda yaşarlar. Fırtına kuşları gibi midelerinden yağlı ağır kokulu bir madde salgılarlar. Bazıları bunu yavrularını beslemede, bir kısmı ise düşmanlarına karşı kendilerini korumada kullanırlar. Tehlike anında bu sıvıyı burun deliklerinden dışarı fışkırtırlar. Çok uzaklara göç eden mükemmel uçuculardır. Koloniler halinde açık adalarda ürerler. Kullanılmayan tavşan yuvalarını veya kendi açtıkları çukurları yuva olarak kullanırlar. Tek ve beyaz bir yumurta yumurtlarlar. Özellikle Avustralya adalarında büyük koloniler meydana getirirler. Tekeşlidirler. Erkek ve dişi sırayla kuluçkaya yatarlar. 50 gün içinde yumurta açılır. Yavru 12-14 hafta anne ve baba tarafından yuvada beslenir. Sonra yalnızlığa terk edilir. Yürüyemeyecek kadar irileşen yavru bir hafta zarfında zayıflayarak yuvadan ayrılır. Anne ve babasının uçtuğu yöne doğru uçmaya başlar. 3-4 yıl sonra içgüdüsü ile doğduğu yere döner. Yelkovan kuşlarının yön bulma kabiliyetleri güçlüdür. Uçsuz bucaksız okyanuslar üzerinden uçarak yuvalarını şaşırmadan bulurlar.

Yayılış

Yelkovankuşu, Akdeniz ülkelerinde ve Türkiye'de de bulunur. Örneğin İstanbul Boğazı'nda suyun az üzerinde sürüler halinde Karadeniz'den Marmara'ya veya Marmara'dan Karadeniz'e hızla uçarlar. Türkiye'de bulunan türü sarıgagalı yelkovandır (Puffinus kuhlii).

Deney için alınan iki yelkovankuşundan biri Venedik'te (İtalya'da), diğeri Boston'da (ABD'de) serbest bırakıldı. İlki, 1300 km'lik yolu iki haftada aşarak yuvasına ulaştı. İkincisi ise 500 km'yi 12,5 günde alarak yuvasını buldu. Yelkovankuşları göçmen kuşlarıdır. Kuluçka zamanı haricinde daima denizde yaşarlar.

Timsah (Crocodilia)

Timsah (Crocodilia)

Timsahlar (Crocodilia), sıcak bölgelerde bataklıklar ve su kenarlarında yaşayan vücudu kemiksi pullarla örtülü sürüngenleri içeren bir takım. Bu takımın familyaları Alligatoridae (Aligatorgiller), Crocodylidae (Timsahgiller) ve Gavialidae (Gavyaller)'dir.

Fizyoloji ve biyoloji

Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller takımından iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngen türlerinin genel adıdır. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmen perdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla gece avlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Timsahlar renk körüdür.


Avlanma ve beslenme

Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Dişlerini avlarını parçalamada kullanırlar. Çiğnemeden parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.

Gözleri üç perdelidir. Suya daldıkları zaman burun ve kulak delikleri birer kapakla örtülür. Ağız gerisinde bulunan bir kıvrımı damaklarına yapıştırarak soluk ve yemek borularını birbirinden ayırabildiklerinden su altında bile ısırıp yiyebilirler. Konik yapılı dişler aşındıkça yenileri sürer.

Yürekleri dört gözlüdür. Aort kökleri Panizza kanalı vasıtasıyla birleştiklerinden vücutlarında kirli kan dolaşır. Diğer sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlardır. Vücut ısıları çevre ısısına göre değişir.

Üreme

Yumurtayla çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazan bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür. Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazan sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.

Coğrafi dağılım

Timsahlara çoğunlukla Amerika, Afrika, Madagaskar, Güney ve Doğu Asya ile Orta Avustralya'da rastlanmaktadır. Tuzlu sularda yaşayanları da vardır. Nil timsahının anayurdu Nil Nehri olduğundan bu adla anılır. Eski Mısırlılar bunlardan korkar ve mukaddes sayarlardı. Bugün Nil kıyılarında bu timsahlar kalmamıştır. Madagaskar'da mevcuttur. Uzunluğu 7 metreye ulaşabilir. Bu timsahlar 1500 kg ye kadar ulaşabilirler. Bunların eskiden yaşamış onlarından bir tanesinin fosilinin boyu 15 metre civarında tahminen de 4000 kg kadardı.

Yaşam


Timsahlar insanlara da saldırabilir. Amerikan timsahının (Crocodylus acutus) boyu 50 cm - 3.8 m arasında değişir. 4 metre olanları da vurulmuştur. Ağırlık olarak da 2000 kg a kadar ulaşabilirler. Denizde de yaşayabilir ve insan için tehlikelidir. Hindistan ve Sri Lanka'da yaygın olan Hint timsahı tatlı suda yaşar. Uzunluğu 5 metre kadar olabilir. Çoğunlukla balıkla beslenir. İnsana nadir saldırır. ABD'nin güneydoğusundaki bataklık, göl ve ırmaklarda yaşayan Amerika aligatorunun (Alligator misisipiensis) derileri ayakkabı ve valiz yapımında değerli sayılır. En çok Florida bataklıklarında yaşar. Üreme dönemlerinde avlanmaları yasaklanmıştır. Boyları 3-4 metreye ulaşabilir. Timsahlar yok edilmediği takdirde uzun süre yaşayabilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 80 yaşını aşanlar vardır. Bazı kuşlar timsahların açık ağızlarının arasına çekinmeden girerek artık etleri ve damağa yapışmış sülükleri yerler. Timsahlarla bu kuşlar arasında adeta ortak bir yaşama göze çarpar. Tehlike anında timsahları çığlıklarıyla uyarırlar.

Turna (Grus grus)

Turna (Grus grus)

Boy : 96-119 cm.

İnsanlar tarafından bilinen ve sevilen büyük bir göçmen kuştur. Boynu ve bacakları uzundur. Kuyruğunun üzerinden sarkan uzun süs tüyleri vardır. Gövdesi gri, boynunun ön kısmı, alnı ve kanat telekleri siyahtır. Gözünün gerisinden başlayıp ensesine kadar uzanan beyaz bant ve başının üzerinde yer alan kırmızı leke kolayca göze çarpar. V şeklinde ya da düz sürüler oluşturarak göç eder.

Yaşam Alanı

Geniş bataklıklar, sulak çayırlar, yaylalar ve tundrada yuva yapar. Kışın sulak alanlarda, tarlalarda ve kurak arazilerde bulunabilir.

Ses

Uçarken "kruu-kruuu" benzeri sesle öter.


Tehdit

Sulak alanların kurutulması nedeniyle Türkiye'deki üreme alanları azalmıştır.

Türkiye'de Dağılım

Kuzey, Orta ve Doğu Anadolu'da uygun habitatlarda, düşük sayılarda üremektedir. Türkiye, turnaların göç etmesi ve kışlaması açısından önemli bir konumdadır.

Dünyada Yayılışı


Avrupa ve Asya'nın kuzey parçalarında sulak arazilerde üreme görülürler. Kışı geçirmek için uzun mesafe göçmendirler. Afrika'da (güneyde Fas ve Etiyopya'ya), güney Avrupa ve güney Asya'da (güneyde Kuzey Pakistan ve doğu Çin'e) kışlarlar. Göç eden sürüler, "V" biçiminde uçarlar.

Telliturna (Anthropoides virgo)



Telliturna (Anthropoides virgo)

Boy : 85-100 cm.


Turnadan daha küçük ve zariftir. Adını gözünün gerisinden çıkan beyaz süs tüylerinden alır. Turna'ya oranla daha kısa boynu ve bacakları vardır. Gövdesi gri renktedir ve kanat telekleri siyahtır. Başı ve boynunun ön kısmında yer alan siyah renkteki tüyler, bir sakal gibi göğsünden ağaşı doğru sarkar.Kanadından çıkan süs tüyleri uzun ve düzdür.

Yaşam Alanı

Nehirlerin çevresindeki sulak alanlarda, taşkın ovalarında ve nehir adacıklarında ürer.

Ses

Genel olarak Turna'yı anımsatır "gruu,gruu".

Tehdit

Türkiye'deki üreme alanları olan taşkın ovaları ve nehir adaları, baraj altında kalma tehlikesi altındadır. Üreme alanlarında rahatsız edilmeleri de diğer bir tehdit unsurudur.


Türkiye'de Dağılım

Ülkemizde yalnızca Murat Nehri'nin taşkın ovalarında üremektedir. Ayrıca Orta Anadolu ve Kıbrıs türün göç ederken üzerinden geçtiği önemli göç rotasıdır.

Kültürlerde Turna için söylenen efsaneler


Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu (Origami)

Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu ABD'li yazar Eleanor Coerr tarafından 1977 yılında yazılmıştır.


Konusu Japonya'da 1943'ten 1955'e kadar yaşamış olan küçük bir kızın gerçek hayat hikâyesine dayanıyor.

II. Dünya Savaşı'nı sona erdirmek amacıyla, Amerika Birleşik Devletleri'nin Hava Kuvvetleri tarafından Hiroşima'ya atom bombası atıldığında küçük kız bu şehirde yaşıyordu. Atom bombasının yaydığı radyasyon sonucu Sadako Sasaki 10 yıl sonra öldü. Sadako'nun gösterdiği cesaret, onu Japon çocuklarının gözünde kahraman yaptı. Bu Sadakonun hikayesi'ydi.

1954 yılının bir ağustos sabahı Sadako giyinir giyinmez dışarı koştu. Japonya'nın sabah güneşi koyu renk saçında ışıltılar saçıyordu. Gökyüzü masmaviydi, buluttan eser yoktu. Bu aslında iyi işaretti.

Sadako her zaman bir şansın doğacağını umut ederdi. Evine döndüğünde kız kardeşiyle iki erkek kardeşini hala mışıl mışıl uyurken buldu. Sadako bir çok iyi şans işaretleri daha bulmuştu ancak bu iyi şanş işaretleri kötüye gitmişti.

Sadako o felaket gününden sonra hastalandığını öğrendi.

'Kâğıttan Bin Turna Kuşu' efsanesi der ki: Bir insan hastalandığında, kâğıttan 1000 adet turna kuşu yaparsa, bunu gören tanrılar bu kişiyi sağlığına kavuşturacaktır.

Bunu bilen Sadako, hastalığını cesaretle karşılayıp, kâğıt turnaları katlamaya başlar ve konuşur turnalarıyla: "Kanatlarınıza 'huzur' yazacağım. Böylece tüm dünyada uçabileceksiniz."

Ne yazık ki, bu küçük Japon kızının yaşamı 1000 turnayı katlamaya yetmeyecek ve 25 Ekim 1955 günü 644 turnayı katlarken hayata gözlerini yumacaktır. Yine de arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte gömerler.

Turna kuşu, o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir.

Postacılar Sadako öldükten sonra, aylar boyunca, diğer çocukların yapıp yolladığı kâğıttan turna kuşu taşırlar hastaneye, bu turna kuşlarının sayısı şimdi milyonlara ulaşmıştır. Ve Japonya'da bir müzede sergileniyor.

Sadako Sasaki anısına Hiroşima'da bir anıt yapılmıştır ve ABD'de Seattle Barış Parkı'nda bir heykeli bulunmaktadır.




Türk kültüründe bilindiği üzere,turnalar şans,refah ve umut kuşlarıdır.efsanelere göre hep hayat kurtaran,yardım eden,umut dağıtan kuşlardır.Halk inanışına binaen;tek eşli ve gururları için yaşayan hayvanlardır.Eşlerini kaybettikleri vakit bir daha topluluklara karışmazlar.Avcı tarafından eşi vurulursa, geride kalan eş intihar eder.
Bu sebeple turna kuşunun varlığına çok hürmet gösterilir.


Çin kültüründe turna, bir büyücünün veya güzel bir kadının varlığı olduğuna inanılan olağanüstü bir varlıktır.Pek çok hikaye,efsane vardır bu kuşla ilgili.Efsaneye göre bir pirinç tarlasında çok güzel genç bir kadın gören genç bir adam, o anda kadına kapılır ve onunla orada yaşamaya başlar.ev halkı tarafından merakla beklenen ve geri dönmeyen bu genç adam bir gün kardeşleri tarafından kadınla beraber bulunur.küçük kardeşin kadına saldırması sonucu kadın bir turnaya dönüşür ve kaybolur.burada turna aşkın ve arzunun sembolüdür.